Eyüp Aygün Tayşir: Daha cinsiyetsiz bir yerden yazmaya çalıştım
Eyüp Aygün Tayşir’in ‘Kaybolan Bir Aşkın Şarkısı’ adlı romanı Link Yayınları tarafından yayınlandı.
Kitapta karakterlerin gezdiği yerler ya da okudukları kitap gerçek olabilir. Örneğin roman, arka plan olarak İstanbul’u ve Ahmet Hamdi Tanpınar’ın ‘Huzur’unu seçmiştir. Kitap 2014’te geçiyor; seçim dönemi… Romanın kahramanları birbirlerine “Sırrı Süreyya Önder’e mi, Mustafa Sarıgül’e mi oy verdiniz?” diye sormuşlar. diye soruyor, gençler yurt dışına çıkıp çıkmamayı düşünüyor. Kitap, böyle bir ortamda üniversitede okuyan Alper ve Sedef’in başka dünyalara olan aşklarını anlatıyor. Kendi içinde bir çalma listesi de bulunan kitaptaki müzikler de bahisle alakalı.
Eyüp Aygün Tayşir ile Kaybeden Bir Aşkın Şarkısı’nı, kitaptaki siyaseti, aşkı ve edebiyatı konuştuk.
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın ‘Huzur’ romanı, ‘Kayıp Bir Aşkın Şarkısı’nda geniş yer bulur. Hatta Sedef bir an bu romanın hayatlarını da etkilediğini düşünür. Bu anlamda ‘Barış’ romanını bu kadar merkeze alma sebebiniz nedir?
Sanırım en kıymetli sebep Tanpınar’a olan hayranlığım. Bütün diğer eserleri gibi ‘Huzur’ da Tanpınar’ın çok beğendiğim bir romanı. Önde olanlar her zaman takip edenlere ilham verir. İlham alanların özgür ve özgün bir şekilde konuşmaları, seleflerini selamlamaları ve selamlamaları gerektiğini düşünüyorum. Tanpınar’ın pek çok eseri gibi ‘Huzur’ da müzikle bağı yüksek bir romandır. Hem ‘4 Hane 1 Teslimat’ta hem de ‘Kayıp Bir Aşkın Şarkısı’nda saz semaisini ve müzikal formları özgün bir şekilde romana dahil etmeye çalıştım. Yine ‘Barış’ta olduğu gibi ‘Kaybeden Bir Aşkın Şarkısı’nda da İstanbul arka planda duruyor. Son olarak bu tercih, ‘Barış’ sahneleri bugün farklı bir ortamda ve yazarın elinde yeniden yazılsaydı ne olurdu gibi bazı deneysel girişimlere de olanak tanıdı. Ancak bunlar belirli kısımlarla sınırlıdır.
‘YAZIMLARIMDA CİNSİYET EŞİTLİĞİNE SAYGI DUYMAYA ÇALIŞIYORUM’
Üniversite eğitimi almış farklı dünyalardan iki genç; Alper ve Sedef’in aşk ve tutku hikayesini okuyoruz. Her ikisinin de ailesi modern ailelerdir. Ama yine görüyoruz ki adam ve ailesi daha rahat, kız ve ailesi daha temkinli, her bahiste daha dikkatli. Kadının toplumdaki yeri ile ilgili kitaba dayalı olarak görüşünüz nedir?
Kadının toplumdaki yeri ile diğer insanların toplumdaki yeri arasında en ufak bir ayrım veya eşitsizlik olmaması gerektiğini düşünüyorum. Cinsiyet eşitliği endeksinde ülkemizin durumu içler acısı. Kadın hareketlerinin uzun ve zahmetli çabalar sonucunda elde ettiği kazanımlar, son yıllarda geri dönülmez bir şekilde yok edildi. Akademik çalışmaların da açıkça gösterdiği gibi güncel siyasete ve gündelik hayata dair haberler gözümüzün önünde. Bu ataerkil, muhafazakâr, siyasal İslamcı söylem ve eylemlerden sadece kadınlar değil birçok farklı kesim olumsuz etkileniyor.
‘Kaybeden Bir Aşkın Şarkısı’na geri dönersek… Sizinle doğrudan iletişim halinde değilim; Bence Sedef ve ailesi hem daha çağdaş hem daha rahat. Alper’in ailesi klasik olmasa da daha çok gelenekle bağlantılıdır. Bu bana hem sol muhafazakârlık hem de İslami muhafazakarlık bağlamında böyle görünüyor. Katılıyorum, Sedef bir kadın olarak toplum içinde daha dikkatli olması gerektiğini düşünüyor, tereddüt ediyor ki bu çok normal. Kamuoyunda kadınlar erkekler yüzünden kendilerini tehdit altında hissediyorlar. Birden fazla bayan için bu özel alanda durum aynıdır. Ancak Sedef’in özel alanında bu durumdan tamamen kurtulduğunu düşünüyorum.
Çabalarımdan biri de yazılarımda cinsiyet eşitliğini gözetmek, daha cinsiyetsiz bir yerden yazmak. Şu an kendimden memnun olmasam da emeğim ağır. Bunun benim için en değerli göstergesi acentenin kimde olduğu, buna ajans diyebileceğimiz ya da acente olmak. Ne yazık ki birçok edebî metinde hanımefendi ya yoktur ya da temsiliyeti elinden alınmıştır. Metindeki varlığı genellikle erkek içindir. Öte yandan kadınların, eşitlikçi siyasi hayallerime kapılmadan, tezli roman yazmadan, slogan atmadan, erkeklerden farklı bir şekilde ‘hareket eden’ ve kendi kaderini tayin etmeye çalışan bireyler olması için çabalıyorum. Bence bu ne yazdığınla değil, nasıl yazdığınla gösterebileceğin bir şey. Mesela Sedef’in annesi ve babaannesi de, Alper’in annesi de Sedef kadar karakterdir. Buna ‘metin içinde kadının kendi kaderini tayin hakkı’ diyelim. Kadın hayatın içinde var olduğu ve güçlü olduğu gibi kurmaca metinlerde de yer almalıdır. Sanırım ‘Kayıp Bir Aşkın Şarkısı’ndalar. Metinlerde toplumsal cinsiyet eşitliği ele alınırken farklı cinsel yönelimlere sahip bireylerden de söz edilmesi gerekmektedir. Ne yazık ki ya karakterlerin ortasında hiç karşılaşılmıyor ya da nefret söylemiyle ve maksatlı olarak anılıyorlar. Burada romancının sorumluluğu hayatta var oldukları şekliyle tüm dezavantajlı grupları metinlere dahil etmektir ancak bunu yaparken de metinde yer vermek için cinsel yönelim, etnik köken, ten rengi vb. özelliklerini dikkate almadan bir insan olarak. Bunu yaparak, çeşitliliği zenginlik olarak görmeye ve normalleştirmeye katkıda bulunabiliriz.
‘BİLEN HER ŞEYİ YAZABİLİR’
Sedef karakterini yazarken neler hissettiniz? Bir erkek yazar olarak onun aşk hayatını yazarken onu kadınsı bir şekilde düşünmek senin için zor olmadı mı?
Bir karakter inşa ederken kendimi o bedende ve ruhta hissedebiliyorum. Empati kurabilen biriyim. Bir kadın ya da erkek karakteri yazmak benim için bir o kadar zor, bir o kadar kolay. Kadınlarla büyüdüm, kadınlar tarafından şekillendirildim. Kadınlarla ilgili gözlemim ve deneyimim erkeklerinkinden az ya da çok farklı değil. Kadınsı duygunun sadece kadınlarda bulunan bir özellik olduğunu düşünmüyorum. İnsanların makul duyguları olabilir veya olmayabilir ve bu bizim kişiliklerimizi şekillendirir. Sonra kültür ve toplumun dayattığı cinsiyet rollerini tahmin ediyorum… İnsanı ve hatta canlıları tanıyan herkes her şeyi yazabilir diye düşünüyorum. Bu açıdan bakıldığında benim için zor olanın Sedef’i kurmak değil, Alper’in ağabeyi Cengiz karakterini kurmak olduğunu itiraf edeyim.
Kitap 2014 yılında geçiyor. O dönemdeki seçimler, oylar, siyasi düşünceler… Sırrı Süreyya’ya mı, Mustafa Sarıgül’e mi oy verdiniz? Bir aşk romanında siyasetten bahsetmenizin sebebi artık hayatımızın vazgeçilmezi olduğu için mi?
Bir sanat dalında eser üretmeye çalışan bir insan, okurun veya rastgele bir izleyici kitlesinin beklentilerini dikkate alsa bence yanlış bir seçim yapmazdı. Örneğin okuyucunun ne beklediğini bir ön araştırma ile ölçersem bir daha o beklentiyi karşılayamam. ‘Kaybeden Bir Aşkın Şarkısı’nda dönemin siyasi atmosferi arka planda yer alıyor ve bunun nedeni sizin de çok nazik bir şekilde bahsettiğiniz gibi güncel siyasetin hayatımızda fazlasıyla yer alması. Ülke uzun süredir kutuplaşma politikalarıyla yönetildiği için güncel siyaset günlük hayatımızı büyük ölçüde etkiliyor. Vatandaş olarak siyasetçilerin son derece doğal, sıradan ve anlamsız seçimlerimizden dolayı hakaretlerine veya övgülerine maruz kalıyoruz. Sonuçta siyaset her zaman her yerde konuşulur. Kaldı ki son zamanlarda siyasetçiler de konuşmalarında doğrudan gençlere hitap ediyor. Bu yüzden romana yansımıştır.
‘YAZDIKLARIMDAN İŞLEVSEL BİR BEKLEYİM YOK’
Kitabın ortasında Alper, “Abartmayın, neye oy verirseniz verin, neye oy verirsek verin, hayal ettiğimiz şeyler olmayacak” diyor Alper. Hakikat duygusu çok büyük olsa bile birden fazla kişi böyle düşünüp oy vermekten ve bir şeyler yapmaktan kaçınmıyor mu? Bu sözleri söylemenizin sebebi, böyle düşünenleri gerçekle yüzleştirmek mi?
Yazdığım romanlardan ya da öykülerden işlevsel bir beklentim yok. Okuyanlar eğleniyorsa, üzülüyorsa ya da muhtemelen kana bulanıyorsa, eğlencelidir ama yazdıklarımla dünyayı şekillendiremeyeceğimin de çok farkındayım, kimseye bir şey yapamam, yapmam. Böyle bir arzunuz var mı? Alper’in niyeti bu olduğu için bu kadar çok şey söylüyor ve roman boyunca onun siyasete bakış açısının da bu olduğunu görüyoruz. Alper siyaseti bizim icat ettiğimiz bir şey olarak görüyor çünkü birbirimizin kellesini döverek sistemi insanlara uygun hale getiremeyiz ve en güçlünün iktidara geldiği yerde mesela ‘hayvanlığımızı maskelemek için’ diyor. Ama işe yaradığını düşünmüyor. Ancak bahsettiğiniz kısımda Alper gibi düşünmeyen ve Alper ile bu konuda tartışan başka karakterler de var. Mesela Sedef, Alper kadar ana karakterdir ve Alper gibi düşünmez, ona karşıdır. Zati orada hızla Alper’e itiraz eder. Oy kullanmanın gerekliliğini vurgular.
Kitabın birçok yerinde iyi eğitimli gençlerin yurtdışına çıkıp bir daha geri dönmemesini düşündüm. Bu konuyu gündeme getirmenizin sebebi, bir şeyin altını daha cesurca çizmek ve bu ülkede düzgün bir eğitim almak mı istiyorsunuz?
Bugün ülkenin gerçeği bu ve bunun yakın tarihte geçen ve gençleri konu alan bir romanda olduğu gibi gösterilmesi gerektiğini düşünüyorum.
‘KONUYLA İLGİLİ ROMANDAKİ ŞARKILAR’
Hem Türkçe hem de yabancı kısımlar kitabın olmazsa olmazı. Bu kitap için başka bir oynatma listesi hazırladın mı yoksa hepsi en sevdiğin parçalar mı?
Bu kitap için kitabın ‘çalma listesi’, ben onu yazarken aynı anda oluşturuldu, çünkü romanda olup bitenler ve müziğin sözleri genellikle ilişkilidir, ama tabii ki sevdiğim müzikler de var.
Kitabı iki yılda yazdınız. Bu süreçte sizi en çok ne zorladı?
Yazma eylemi sırasında metnin ve anlatının bir problem ya da oyun olarak ortaya koyduğu güçlükleri çözmeye çalışan ve ortaya çıktıkça keyiflenen biriyim. Ancak benim gibi bu işe yeni başlayan biri için gerçek ile gerçeküstü arasında inandırıcılık sağlamak ve orada ‘sihir’ yapmak kolay değil, emek istiyor. Farklı okumalara açık bir son yazmak için daha çok zaman harcadım diyebilirim ama bu her farklı okumada mantıklı gelebilir.
Marmara Üniversitesi İşletme Fakültesi’nde hem öğretmensiniz hem de yazarsınız. Öğrencileriniz romanlarınız hakkında yorum yapıyor mu? Sizin de ifade ettiğiniz gibi, ‘bir yandan pozitivist bilimin katı gerçekçiliği ile edebiyatın kurmaca ve büyülü gerçekçiliği arasında gidip gelmek’ nasıl hissettiriyor?
Bazı öğrencilerimiz yazdıklarımı okuyup yorumluyorlar. Hatta ‘4 Ev 1 Teslimat’ için kalabalık bir etkinlik gerçekleştirdik ve kitabı tartıştık. Artık ‘Kayıp Bir Aşkın Şarkısı’nı hızlıca okuyup benimle iletişime geçen öğrencilerim var. Üniversitelerde öğrencilerle bir arada olmak ve aynı zamanda aktif bir öğrenci olmak en sevdiğim hobimdir. Orada onlarla edebiyat konuşmak da eğlenceli.
Sorunuzun ikinci kısmına çok uzun bir cevap vermem gerekiyor ama burada kısaca ikisinin de birbirini beslediğini söyleyebilirim. Bana konuşma alanı verdiğiniz için çok teşekkür ederim.